Hemen arayın
Jinekolojik Kanserler

Profesör gözüyle
Sevgili hastalarım,
Bugün sizlerle kadın sağlığını çok yakından ilgilendiren önemli bir konudan, jinekolojik kanserlerden ve çeşitli rahatsızlıklardan bahsetmek istiyorum. Bu konuları sizlere hem tıbbi yönüyle hem de günlük hayatta anlamanızı kolaylaştıracak bir dille anlatmaya çalışacağım. Amacım sizi korkutmak değil, aksine bilgi sahibi yaparak kendinizi korumanıza yardımcı olmak. Çünkü biliyoruz ki bilgi, hastalıklarla mücadelede en güçlü ilaçlardan biridir.

Rahim ağzı (serviks)
Rahim iç tabakası (endometrium)
Yumurtalıklar (over)
Vajina
Dış genital bölge (vulva)
üzerinde gelişen kötü huylu hücre çoğalmalarıdır.
Bu kanserler, her kadının hayatında bilmesi gereken, düzenli kontrollerle büyük oranda önlenebilen ya da erken teşhis edildiğinde başarıyla tedavi edilebilen hastalıklardır.
Rahim Ağzı (Serviks) Kanseri
Rahim ağzı kanseri, dünyada en çok görülen jinekolojik kanserlerden biridir. Özellikle HPV (Human Papilloma Virüs) adı verilen virüsle doğrudan ilişkilidir.
Nedenleri ve Risk Faktörleri
HPV enfeksiyonu (özellikle yüksek riskli tipleri)
Erken yaşta cinsel ilişki
Çok sayıda partner
Sigara kullanımı
Bağışıklık sistemini zayıflatan hastalıklar
Belirtiler
Erken dönemde çoğu zaman hiçbir belirti vermez. Bu nedenle düzenli kontroller çok önemlidir. İlerleyen dönemde:
Cinsel ilişki sonrası kanama
Adet dışında kanama
Kötü kokulu vajinal akıntı
Kasık veya bel ağrısı
gibi şikayetler görülebilir.
Tanı ve Korunma
Smear testi: Rahim ağzından alınan örnekle hücreler incelenir.
HPV testi: Virüs varlığı araştırılır.
Kolposkopi: Şüpheli bölgeler büyütülerek incelenir.
Korunmada en önemli adım ise HPV aşısıdır. 9–14 yaş arası kız çocuklarına yapılması önerilir. Ancak yetişkin kadınlarda da faydalıdır.
Rahim (Endometrium) Kanseri
En sık görülen jinekolojik kanserdir. Daha çok menopoz sonrası dönemde ortaya çıkar.
Risk Faktörleri
Menopoz sonrası düzensiz kanamalar
Obezite
Hormon dengesizlikleri
Ailede rahim ya da kolon kanseri öyküsü
Belirtiler
Menopozdan sonra vajinal kanama
Uzun süren, yoğun adet kanamaları
Karın ve kasık bölgesinde ağrı
Tanı Yöntemleri
Vajinal ultrason
Rahim içinden örnek alınması (endometriyal biyopsi)
Histeroskopi
Erken tanı konulduğunda tedavi şansı çok yüksektir.
Yumurtalık (Over) Kanseri
Kadınlarda en tehlikeli seyreden jinekolojik kanserlerden biridir. Bunun nedeni çoğu zaman geç belirti vermesidir.
Risk Faktörleri
Ailede yumurtalık veya meme kanseri öyküsü
BRCA1/BRCA2 gen mutasyonları
Hiç doğum yapmamış olmak
Geç menopoz
Belirtiler
Çoğu zaman başka hastalıklarla karıştırılır:
Karında şişlik ve gaz
Karın ağrısı
Erken doyma hissi
Adet düzensizliği
Tanı
Ultrason ve MR
Kan testleri (CA-125 gibi tümör belirteçleri)
Kesin tanı için cerrahi girişim gerekebilir.
Vajina ve Vulva Kanserleri
Daha nadir görülürler, ancak kadın sağlığı açısından önemlidir.
Belirtiler
Vajinada veya dış genital bölgede kitle
Kaşıntı
Kanama
Kronik yaralar
HPV bu kanserlerde de risk faktörüdür. Erken dönemde fark edildiğinde tedavi başarı oranı yüksektir.
Risk Faktörleri Genel Olarak
Genetik yatkınlık
HPV enfeksiyonu
Sigara kullanımı
Obezite
Hormon bozuklukları
Yaşın ilerlemesi
Erken Tanının Önemi
Sevgili hastalarım, kanserde en önemli nokta erken teşhistir.
Çünkü erken evrede yakalanan jinekolojik kanserlerin çoğu, başarılı bir şekilde tedavi edilebilmektedir.
Bunun için:
Yılda en az bir kez jinekolojik muayene
Smear testi ve HPV testi
Menopoz sonrası düzensiz kanamaların dikkate alınması
Aile öyküsü varsa genetik danışmanlık
çok önemlidir.
Tedavi Yöntemleri
Her kanserin tedavisi hastanın yaşına, genel sağlığına ve hastalığın evresine göre planlanır.
Cerrahi: Rahim, yumurtalık veya tümörlü dokunun çıkarılması.
Kemoterapi: İlaçlarla kanser hücrelerinin yok edilmesi.
Radyoterapi: Işın tedavisi.
Hedefe yönelik tedavi: Özellikle yumurtalık kanserinde kullanılan akıllı ilaçlar.
İmmünoterapi: Bağışıklık sistemini güçlendirerek kanser hücreleriyle savaşmasını sağlama.
Korunma Yöntemleri
HPV aşısı yaptırmak
Sigara kullanmamak
Sağlıklı beslenmek
Düzenli egzersiz yapmak
İdeal kiloyu korumak
Düzenli doktor kontrolü
Hastalarıma Mesajım
Sevgili kadınlar,
Kanser kelimesi kulağa ürkütücü gelse de şunu bilmelisiniz ki artık tıp çok ilerledi. Bugün birçok jinekolojik kanser, erken yakalandığında tamamen tedavi edilebiliyor.
Unutmayın:
Hastalıkla mücadelede yalnız değilsiniz.
Düzenli kontroller sizi korur.
Erken tanı hayat kurtarır.
Sağlıklı yaşam alışkanlıkları riskinizi azaltır.
Ben her zaman yanınızdayım. Siz sadece kontrollerinizi aksatmayın, vücudunuzu dinleyin ve herhangi bir şüphede bana başvurun.
Rahim ağzı kanseri hakkında detaylı bilgi almak istediğinizi biliyorum. Bu çok önemli bir konu ve sizi bilgilendirmek benim için bir görev. Lütfen anlattıklarımı dikkatlice dinleyin ve aklınıza takılan her şeyi, hiç çekinmeden sorun. Amacımız, korkutmak değil, güçlendirmek ve farkındalığınızı artırmaktır.
Rahim Ağzı (Serviks) Kanseri Nedir?
Basitçe anlatmak gerekirse, rahim ağzı kanseri, rahmin vajinaya açılan ağzı olan serviks bölgesindeki sağlıklı hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyüyüp çoğalmasıdır. Bu kanserin en sık görülen tipi, vakaların yaklaşık %70’ini oluşturan “Skuamöz Hücreli Karsinom”dur. Bir diğer tip ise serviksin daha iç kısmındaki bezleri etkileyen ve teşhisi biraz daha zor olabilen “Adenokarsinom”dur (vakaların ~%25’i).
Ülkemizde her yıl yaklaşık 3000 kadınımıza bu tanı konuluyor. İstatistiksel olarak bakarsak, bir kadının 85 yaşına kadar bu hastalığa yakalanma riski 162’de 1’dir. Bu nedenle, ülkemizde çok değerli bir uygulama olan Ulusal Servikal Tarama Programı başlatılmıştır. 30 ile 65 yaş arasındaki tüm kadınlarımız düzenli olarak HPV ve smear testi ile taranmakta ve kanser henüz çok erken, hatta kanser öncesi aşamadayken tespit edilebilmektedir.
Erken teşhis edildiğinde, bu hastalıktan en az beş yıl hayatta kalma oranımız oldukça yüksektir, yaklaşık %74‘tür. Bu yüzden taramanın ne kadar hayati olduğunu vurgulamak isterim.
Belirtileri Nelerdir? Ne Zaman Doktora Görünmeliyim?
Burada çok kritik bir noktayı vurgulamalıyım: Kanser öncesi değişikliklerin ve erken evre kanserin çoğunlukla hiçbir belirtisi YOKTUR. Bu yüzden kontrollerimizi aksatmamamız çok önemli. Hastalık ilerlemeye başladığında ortaya çıkabilecek belirtiler şunlardır:
- Adet dönemleriniz arasında beklenmedik kanamalar
- Normalden çok daha uzun süren veya şiddetli olan adet kanamaları
- Cinsel ilişki sırasında veya sonrasında kanama
- Kasık (pelvik) ağrısı
- Olağandışı renk, koku veya miktarda vajinal akıntı
- Menopoz sonrası herhangi bir kanama
Şunu unutmayın: Bu belirtiler mutlaka kanser demek değildir, başka birçok durumdan da kaynaklanabilir. Ancak, bu şikayetlerden herhangi biri sizde varsa veya içinize bir kuşku düşüyorsa, lütfen vakit kaybetmeden bize başvurun. Bu, serviksi olan her birey için, cinsel yöneliminiz ne olursa olsun geçerlidir.
En Önemli Nedenleri ve Risk Faktörleri Nelerdir?
Neredeyse tüm rahim ağzı kanseri vakalarının ardında, “İnsan Papilloma Virüsü” yani HPV dediğimiz bir virüsün yüksek riskli tipleriyle uzun süreli ve kalıcı bir enfeksiyon yatar. Yani HPV, en büyük risk faktörüdür. Ancak hemen endişelenmeyin; toplumda çok yaygın görülen bu virüsü, hayatının bir döneminde her 10 kadından sekizi kapar. Önemli olan nokta şudur: HPV ile enfekte olan kadınların çok büyük bir kısmında asla kanser gelişmez. Sadece belirli tipler ve bağışıklık sistemimizin verdiği yanıt, bu süreci tetikleyebilir.
HPV dışındaki diğer önemli risk faktörleri:
- Sigara içmek: Sigara, serviksteki hücreleri koruyan doğal savunma mekanizmalarını zayıflatır.
- Uzun süreli doğum kontrol hapı kullanımı: (5 yıl ve üzeri) Risk artışı çok küçüktür ve unutmayın, doğum kontrol hapları yumurtalık ve rahim kanseri riskini azaltır. Bu bir denge meselesidir.
- Bağışıklık sisteminin zayıflaması
- Pasif içicilik
Tanı Nasıl Konulur? Sonraki Adımlar Neler?
Eğer tarama testlerinizde (HPV veya smear) anormallik çıkarsa, sizi daha ileri tetkikler için bir uzman hekime (genellikle bir jinekolog veya jinekolojik onkolog) yönlendireceğiz.
- Kolposkopi ve Biyopsi: Bu, en sık başvurduğumuz yöntemdir. Spekulum muayenesindeki gibi pozisyon alırsınız. Doktor, ‘kolposkop’ adı verilen büyüteçli bir aletle serviksizi detaylıca inceler. Şüpheli bir alan görürse, çok küçük bir doku örneği alır (biyopsi). Bu işlem genellikle çok kısa sürer ve lokal anestezi ile yapılabilir.
- LLETZ veya Konizasyon: Biyopside kanser öncesi hücre değişiklikleri (CIN) saptanırsa, bu anormal dokuyu çıkarmak ve hem tedavi etmek hem de kesin tanı koymak için küçük bir cerrahi işlem yapılabilir.
Bu süreçte kendinizi şok olmuş, endişeli veya kafanız karışmış hissedebilirsiniz. Bunların hepsi son derece normal duygulardır. Lütfen hissettiklerinizi bizimle paylaşmaktan çekinmeyin.
Tedavi Seçenekleri Nelerdir?
Tedavi, hastalığın evresine yani yayılımına bağlıdır.
- Erken Evre (Küçük ve serviksle sınırlı tümörler): Burada ana tedavimiz cerrahidir. Tümör çok küçükse sadece koni biyopsisi yeterli olabilir. Daha ileri durumlarda ise histerektomi (rahmin alınması) gerekebilir. Bu ameliyat, rahmi ve çevresindeki bir miktar dokuyu ve lenf bezlerini de içerecek şekilde (radikal histerektomi) yapılır.
- İleri Evre (Daha yaygın hastalık): Bu durumda ışın tedavisi (radyoterapi) ve ilaç tedavisini (kemoterapi) birlikte kullanırız.
- Metastatik Hastalık (Vücudun diğer bölgelerine yayılmış): Burada temel tedavi, kanseri kontrol altına almak ve yaşam kalitenizi yükseltmek için kemoterapi veya palyatif bakım uygulamalarıdır.
Tedaviniz boyunca sadece ben değil, jinekolojik onkolog, radyasyon onkoloğu, diyetisyen, hemşireler ve daha birçok sağlık çalışanından oluşan bir ekip sizinle olacak, her adımda sizi yönlendireceğiz.
Nasıl Korunabiliriz? İki Altın Kural!
- HPV Aşısı: Gardasil 9 gibi aşılar, rahim ağzı kanserlerinin %90’ına neden olan HPV tiplerine karşı çok etkili bir koruma sağlar. 9-45 yaş arası yapılabilir. Ancak çok önemli bir uyarı: Aşı olduğunuz halde düzenli tarama testlerinizi yaptırmaya DEVAM ETMELİSİNİZ.
- Düzenli Tarama (Smear/HPV Testi): 30-65 yaş arasındaysanız, lütfen size önerilen periyotlarda (genellikle 5 yılda bir) tarama testlerinizi birinci basamak sağlık kuruluşlarında veya bizde yaptırmayı asla ihmal etmeyin. Bu, erken teşhisin en garantili yoludur.
Son Sözlerim
Sevgili hastam, rahim ağzı kanseri erken teşhis edildiğinde tedavisi oldukça başarılı olan bir kanser türüdür. En büyük silahımız, farkındalık ve düzenli kontrollerdir. Eğer doğurganlık sizin için önemliyse ve bir tedavi sürecine girecekseniz, lütfen bunu tedaviye başlamadan önce mutlaka benimle veya uzman doktorunuzla detaylıca konuşun.
Umudunuzu ve moralinizi her zaman yüksek tutun. Biz buradayız ve sağlığınız için sizinle birlikte mücadele edeceğiz.
Sağlıklı günler dilerim.
Kaynakça
- Saslow D, Solomon D, Lawson H, et al. American Cancer Society, American Society for Colposcopy and Cervical Pathology, and American Society for Clinical Pathology Screening Guidelines for the Prevention and Early Detection of Cervical Cancer. CA Cancer J Clin. 2012 May-Jun;62(3):147-72. Epub 2012 Mar 14.
- Salani R, Backes FJ, Fung MF, Holschneider CH, Parker LP, Bristow RE, Goff BA. Posttreatment surveillance and diagnosis of recurrence in women with gynecologic malignancies: Society of Gynecologic Oncologists recommendations. Am J Obstet Gynecol. 2011 Jun;204(6):466-78.
- Paavonen J, Naud P, Salmerón J, et al. Efficacy of human papillomavirus (HPV)-16/18 AS04-adjuvanted vaccine against cervical infection and precancer caused by oncogenic HPV types (PATRICIA): final analysis of a double-blind, randomised study in young women. Lancet. 2009 Jul 25;374(9686):301–314.
- Kleinerman RA, Kosary C, Hildesheim A. New Malignancies Following Cancer of the Cervix Uteri, Vagina, and Vulva. In: Curtis RE, Freedman DM, Ron E, Ries LAG, Hacker DG, Edwards BK, Tucker MA, Fraumeni JF Jr. (eds). New Malignancies Among Cancer Survivors: SEER Cancer Registries, 1973-2000. National Cancer Institute. NIH Publ. No. 05-5302. Bethesda, MD, 2006. Accessed on 4/18/2014 at http://seer.cancer.gov/archive/publications/mpmono/MPMonograph_complete.pdf.
- Garland SM, Hernandez-Avila M, Wheeler CM, et al. Quadrivalent vaccine against human papillomavirus to prevent anogenital diseases. N Engl J Med. 2007 May 10;356(19):1928–1943
Şimdi, bu kanserin öncüsü olabilecek, erken teşhisle tamamen tedavi edilebilen durumlar olan “Servikal Displazi” veya diğer adıyla “CIN” hakkında seni bilgilendirmek istiyorum. Lütfen bu terimlerin korkutucu gelmesine izin verme, çünkü aslında bu durumu tespit etmek, bizi kanser olmadan önce önlem almaya götüren çok değerli bir erken uyarı sistemidir.
Servikal Displazi (CIN) Nedir?
Şöyle düşünelim: Serviks (rahim ağzı), belirli bir düzen içinde dizilmiş sağlıklı hücrelerle kaplıdır. Servikal displazi, bu hücrelerin yapı ve düzeninin bozulduğu, anormal bir hal aldığı kanser öncesi bir durumdur. “Kanser öncesi” ifadesi lütfen seni korkutmasın. Bu, kesinlikle kanser olduğun anlamına gelmez. Aksine, “henüz kansere dönüşmemiş, ama dönüşme potansiyeli olan anormal hücreler var, bunları şimdi tedavi edelim ki kanser hiç olmasın” demenin tıbbi yoludur.
Tıbbi olarak buna Servikal İntraepitelyal Neoplazi (CIN) de diyoruz.
- İntraepitelyal: Anormal hücrelerin sadece yüzey tabakasında olduğunu, derinlere inmediğini anlatır.
- Neoplazi: Anormal hücre büyümesi demektir.
Bu Durum Neden Önemlidir?
Buradaki en önemli nokta şudur: Servikal displazi tanısı alan çoğu kişi asla kanser olmaz. Bu tanı, bize müdahale etmemiz için yıllar öncesinden bir fırsat verir. Kanser gelişmesi çok yavaş bir süreçtir ve biz bu süreci düzenli kontrollerle yakalayıp, bu anormal hücreleri çok basit yöntemlerle ortadan kaldırabiliriz. Yani displaziyi tedavi etmek, kanseri önlemektir.
Tipleri Nelerdir? (CIN 1, CIN 2, CIN 3)
Patoloji raporunda göreceğin bu sınıflandırma, anormal hücrelerin serviks yüzeyini ne kadar kalınlıkta tuttuğuna göre yapılır. Bu, tedavi planımızı belirlememizde çok kritik bir bilgidir.
- CIN 1 (Düşük Dereceli): Anormallik yüzeyel tabakaların sadece üçte birindedir. Genellikle kendi kendine geriler ve kaybolur. Çoğunlukla yakın takip yeterlidir.
- CIN 2 (Yüksek Dereceli): Anormallik tabakanın üçte birinden fazlasını, ama üçte ikisinden azını tutar. Tedavi gerektirme ihtimali yüksektir.
- CIN 3 (Yüksek Dereceli): Anormallik tabakanın üçte ikisinden fazlasını tutar. Kansere dönüşüm riski en yüksek olan gruptur ve kesinlikle tedavi edilmelidir.
Ülkemizde yapılan büyük bir tarama çalışmasında, 1 milyon kadında sadece 85 rahim ağzı kanseri saptanırken, CIN 1, 2 ve 3 toplamda 1000’in üzerinde vakada tespit edilmiştir. Bu da erken teşhisin ne kadar çok kişiyi kanser olmaktan kurtardığının bir kanıtıdır.
Belirtileri ve Nedenleri
Maalesef displazi hiçbir belirti vermez. Genellikle rutin smear veya HPV testi sonrasında şüphelenilir ve kesin tanı için kolposkopi altında biyopsi (küçük bir doku örneği alınması) yapılır.
Neredeyse tüm servikal displazilerin nedeni, İnsan Papilloma Virüsü’nün (HPV) belirli yüksek riskli tipleridir (en çok HPV 16 ve 18). Unutma, HPV çok yaygındır ve çoğu kadın hayatı boyunca bu virüsle karşılaşır. Bağışıklık sistemi güçlü olan pek çok kişi virüsü 1-2 yıl içinde kendi vücudundan atar.
Risk Faktörleri:
- Erken yaşta cinsel ilişki
- Çok eşlilik veya eşin çok eşli olması
- Sigara kullanımı
- Bağışıklık sisteminin zayıf olması (HIV, organ nakli sonrası ilaç kullanımı vb.)
- Düzenli smear testi yaptırmamak
- HPV aşısı olmamış olmak
Tedavi Seçeneklerimiz Neler?
Tedaviye karar verirken displazinin derecesini (CIN 1,2,3), yaşınızı, genel sağlık durumunuzu ve en önemlisi gelecekte çocuk sahibi olma isteğinizi mutlaka göz önünde bulundururuz.
- Yakın Takip (Özellikle CIN 1 için): CIN 1 genellikle tedavi gerektirmez. 6 ay – 1 yıl aralıklarla smear ve/veya kolposkopi ile takip ederiz. Vücudunuzun virüsü temizlemesi ve displazinin kendiliğinden geçmesi için zaman tanırız. Son yıllarda bağışıklığı güçlendirmeye yardımcı bazı destek ajanlar da (örneğin selenyum içerenler) kullanılabilmektedir.
- Anormal Hücrelerin Çıkarılması/Yok Edilmesi (CIN 2/3 için):
- LEEP (Loop Elektrocerrahi Eksizyon Prosedürü): En sık kullandığımız yöntemdir. İnce, elektrikle ısıtılan bir tel halka ile anormal dokuyu çıkarırız. İşlem kısa sürer ve lokal anestezi ile yapılabilir. Hem tedavi hem de kesin tanı için çıkan dokuyu patolojiye göndeririz.
- Soğuk Bıçak Konizasyonu: LEEP’e benzer, ancak anormal dokuyu bir neşter ile koni şeklinde çıkarırız. Daha geniş veya şüpheli lezyonlarda tercih edilir.
Bu işlemlerden sonra %1-2 civarında geç kanama veya servikal darlık (ileride adet kanamasının azalmasına veya zor gebe kalmaya neden olabilir) gibi komplikasyonlar görülebilir. Ancak bunlar nadirdir ve bizler bu riskleri minimize etmek için özenle çalışırız.
- Histerektomi (Rahmin Alınması): Bu, en son çare olarak düşündüğümüz bir seçenektir. Sadece displazi tekrarlayan, diğer tedavilere yanıt vermeyen ve çocuk sahibi olma planı olmayan hastalarda gündeme gelir.
Sevgili hastam, unutma ki servikal displazi, modern tıbbın erken teşhis ve tedavi ile büyük bir başarı yakaladığı bir alandır. Amacımız, bu süreci en az müdahale ile, sizin yaşam kalitenizi ve doğurganlık potansiyelinizi koruyarak atlatmanıza yardımcı olmaktır.
Lütfen aklına takılan her şeyi, özellikle de çocuk istemi konusundaki endişelerini benimle paylaşmaktan çekinme. Birlikte senin için en doğru kararı vereceğiz.
Endometrium kanseri hakkında sizi bilgilendirmek üzere hazırlanmış bu metni, konuya dair kapsamlı bir bakış sunmak ve tedavi sürecine ilişkin beklentilerinizi netleştirmek amacıyla düzenledim. Metni, bir klinik görüşmede sizlerle paylaştığımız bilgileri yansıtacak şekilde, anlaşılır ve profesyonel bir dil ile sunuyorum.
Endometrium Kanseri: Genel Bakış ve Önemli Noktalar
Endometrium kanseri, rahmin en iç tabakasını oluşturan ve her ay adet döngüsünde kalınlaşıp dökülen endometrium dokusundan kaynaklanan bir kanser türüdür. Jinekolojik kanserler arasında en sık görülenidir ve erken evrede teşhis edildiğinde tedavi başarısı oldukça yüksektir.
Öne Çıkan Önemli Noktalar:
- Endometrium kanseri gelişiminde obezite ve metabolik sendrom önemli risk faktörleridir.
- Meme kanseri tedavisinde kullanılan tamoksifen veya menopoz sonrası yalnızca östrojen içeren hormon replasman tedavileri riski artırabilir.
- En sık ve en erken belirti, menopoz sonrası kanama veya menopoz öncesi dönemde düzensiz ve anormal vajinal kanamalardır.
- Tanı, rahim içinden doku örneği alınması (biyopsi) ile konulur.
- Tedavi şeması; kanserin evresi, mikroskopik alt tipi ve hastanın genel durumu gibi birçok faktöre bağlı olarak kişiselleştirilir.
Risk Faktörleri Nelerdir?
Risk faktörüne sahip olmak, hastalığın kesin olarak gelişeceği anlamına gelmez; ancak farkındalık ve düzenli takip açısından önem taşır. Başlıca risk faktörleri şunlardır:
- Hormonal Dengesizlikler: Vücudun uzun süre progesteron olmadan östrojene maruz kalması riski artırır. Bu durum;
- Obezite (yağ dokusunda östrojen üretimi),
- Polikistik over sendromu (PKOS),
- Erken yaşta adet görme veya geç yaşta menopoza girme,
- Hiç doğum yapmamış olmak ile ilişkilidir.
- İlaçlar: Tamoksifen kullanımı veya östrojen tek başına hormon replasman tedavisi.
- Genetik Yatkınlık: Ailede (özellikle birinci derece akrabalarda) endometrium veya Lynch sendromu (kalıtsal bir kanser sendromu) öyküsü.
- Tip 2 Diyabet.
- İleri yaş (Tanı en sık 60-70’li yaşlarda konulur).
Hangi Şikayetlerle Karşılaşılabilir?
En değerli erken uyarı işareti anormal vajinal kanamadır.
- Menopoz sonrası her türlü kanama veya lekelenme.
- Menopoz öncesi dönemde; adetler arasında kanama, aşırı uzun veya şiddetli adet kanaması.
Daha ileri evrelerde ise; - Cinsel ilişki sırasında ağrı,
- Kasık (pelvik) ağrısı,
- İdrar yapmada zorluk veya ağrı görülebilir.
Uyarı: Bu belirtilerin varlığı durumunda vakit kaybetmeden hekiminize başvurmanız hayati önem taşır.
Tanı Nasıl Konulur?
Pap smear testi, serviks kanseri taraması içindir ve endometrium kanserini genellikle tespit edemez. Bu nedenle tanı için rahim içinden doku örneği alınması esastır.
- Endometrial Biyopsi: Poliklinik şartlarında, rahim ağzından ince bir kateter ile girilerek endometriumdan küçük bir doku örneği alınır. İşlem kısa sürer ve genellikle lokal anestezi gerektirmez. İlk başvurulacak tanı yöntemidir.
- Dilatasyon ve Küretaj (D&C): Biyopsi yetersiz kaldığında veya daha fazla doku örneğine ihtiyaç duyulduğunda, hastane ortamında, genel anestezi altında yapılır. Rahim ağzı genişletilir ve rahim içi dokusu özel bir aletle kazınarak alınır.
- Histeroskopi: Rahim içine ışıklı bir kamera (histeroskop) ile bakılarak şüpheli alanların direkt görüntülenmesi ve hedefe yönelik biyopsi alınmasını sağlar. Tanısal histeroskopi genellikle D&C ile birlikte yapılır.
- Görüntüleme Yöntemleri: Transvajinal ultrason, endometrium kalınlığını değerlendirmek ve rahim içini görmek için sıklıkla kullanılır. Evreleme için Bilgisayarlı Tomografi (BT), Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG) veya PET/BT gibi ileri yöntemlere başvurulabilir.
Evreleme ve Tedavi Seçenekleri
Tanı konulduktan sonraki en önemli adım, hastalığın yaygınlığını belirlemek yani evreleme yapmaktır. Bu, tedavi planının temelini oluşturur.
Evreleme:
- Evre I: Kanser sadece rahim içindedir.
- Evre II: Kanser rahim ağzına (servikse) yayılmıştır.
- Evre III: Kanser rahim dışına çıkmış ancak pelvik bölge (kasık) veya karın içi lenf bezleri ile sınırlıdır.
- Evre IV: Kanser mesane-bağırsak gibi komşu organlara veya karaciğer/akciğer gibi uzak organlara yayılmıştır.
Tedavi Seçenekleri:
Tedavi multidisipliner bir yaklaşım gerektirir ve jinekolojik onkolog, medikal onkolog ve radyasyon onkologlarından oluşan bir ekip tarafından planlanır.
- Cerrahi (Ameliyat): Temel ve en etkili tedavi yöntemidir. Histerektomi (rahmin alınması) ve iki taraflı salpingo-ooforektomi (her iki yumurtalık ve tüpün alınması) işlemini içerir. Evreye göre pelvik ve paraaortik lenf nodu diseksiyonu (lenf bezlerinin çıkarılması) eklenir.
- Radyoterapi (Işın Tedavisi): Cerrahi sonrası, nüks riskini azaltmak için (adjuvan tedavi) veya cerrahi uygun olmayan hastalarda primer tedavi olarak uygulanır.
- Kemoterapi: Özellikle ileri evre (Evre III-IV) veya tekrarlayan hastalıkta kullanılır.
- Hormon Tedavisi: Özellikle erken evre, genç hastalarda doğurganlığın korunması amacıyla veya ileri evre hastalıkta tedavi seçeneği olarak progesteron içeren ilaçlar kullanılabilir.
- Hedefe Yönelik Akıllı İlaçlar ve İmmunoterapi: Belli genetik alt gruplara sahip (örneğin, MSI-H/dMMR) ileri evre hastalarda kullanılan yeni nesil, kişiselleştirilmiş tedavi seçenekleridir.
Takip ve İzlem
Tedavi sonrası düzenli takip çok önemlidir. Genel olarak önerilen takip protokolü:
- İlk 2 yıl: Her 3-4 ayda bir
- Sonraki 3 yıl: Her 6 ayda bir
- Sonrasında: Yılda bir kez
şeklindedir. Bu kontroller fizik muayene, pelvik muayene ve gerekli görüldüğünde görüntüleme yöntemlerini içerir. Bu sıklık, hastalığınızın evresine ve bireysel risk faktörlerinize göre hekiminiz tarafından kişiselleştirilecektir.
Sevgili Hastam, endometrium kanseri, özellikle erken evrede yakalandığında tedavi şansı oldukça yüksek olan bir kanser türüdür. Anormal kanama gibi erken uyarıcı belirtileri önemsemek ve düzenli jinekolojik kontrolleri aksatmamak, en güçlü silahımızdır. Tanı ve tedavi süreciniz boyunca tüm soru ve endişeleriniz için ekibimiz her zaman yanınızda olacaktır.
Over (yumurtalık) kanseri, jinekolojik kanserler arasında en ölümcül olanıdır ve erken evrelerde genellikle belirti vermediği için teşhisi güç olabilir. Bu metni, konuyu detaylı bir şekilde anlamanıza yardımcı olmak ve tedavi sürecine dair beklentilerinizi netleştirmek amacıyla, bilimsel gerçekliklerden ödün vermeden ancak anlaşılır bir profesyonel dil ile düzenliyorum.
Over Kanserine Genel Bakış
Yumurtalık kanseri, yumurtalıklardaki hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyümesiyle ortaya çıkar. Jinekolojik kanserler içinde en yüksek ölüm oranına sahip olmasına rağmen, erken evrede teşhis edildiğinde tedavi başarısı oldukça yüksektir. Yumurtalıklarda saptanan kitlelerin büyük çoğunluğu iyi huylu (benign) olmakla birlikte, bazı ultrasonografik özellikler (kalın septalar, papiller çıkıntılar, solid komponent varlığı, hızlı büyüme) kötü huylu (malign) olma ihtimalini artırır. Bu nedenle, yumurtalık kitleleri mutlaka bir jinekolojik onkolog tarafından değerlendirilmelidir.
Yumurtalık tümörleri başlıca üç gruba ayrılır:
- Epitelyal Tümörler (En sık görülen grup, ~%90)
- Germ Hücreli Tümörler (Daha çok genç kadınlarda görülür, ~%2’den az)
- Stromal (Sex Kord) Tümörler (Nadir görülür, ~%1)
A. Epitelyal Over Tümörleri
Bu tümörler yumurtalığın yüzeyini kaplayan hücrelerden kaynaklanır. Üç ana alt grubu vardır:
- Benign (İyi Huylu) Epitelyal Tümörler: Kanser değildirler, yayılmazlar ve genellikle ciddi hastalığa neden olmazlar. Seröz kistadenom, müsinöz kistadenom ve Brenner tümörü gibi tipleri vardır. Cerrahi olarak çıkarılmaları yeterlidir.
- Borderline (Sınırda Malignite Potansiyeli Olan) Tümörler: Bu tümörler, mikroskopik olarak açıkça kanser olarak sınıflandırılamazlar. Tipik over kanserlerine kıyasla daha genç kadınlarda görülür, yavaş büyür ve çok daha iyi bir prognoza sahiptir. Karın içine yayılsalar bile etkili bir şekilde tedavi edilebilirler.
- Malign (Kötü Huylu) Epitelyal Tümörler (Karsinomlar): Over kanserlerinin %85-90’ını oluşturur. Mikroskopik görünümlerine göre alt tiplere ayrılırlar:
- Seröz Karsinom (%52 – En yaygın tip)
- Endometrioid Karsinom (%10)
- Müsinöz Karsinom (%6)
- Berrak Hücreli Karsinom (%6)
Derecelendirme ve Sınıflandırma:
Tümörler, agresifliklerine göre de sınıflandırılır.
- Tip I Tümörler: Düşük dereceli (Grade 1), yavaş büyüyen tümörlerdir (düşük grade seröz, endometrioid, müsinöz, berrak hücreli). Kemoterapiye yanıtları nispeten daha zayıftır.
- Tip II Tümörler: Yüksek dereceli (Grade 3), hızlı büyüyen ve agresif seyirli tümörlerdir (yüksek grade seröz karsinom). Kemoterapiye oldukça duyarlıdırlar.
A.1. Primer Peritonel Karsinom (PPC)
Over kanserine çok benzeyen nadir bir kanserdir. Aslında yumurtalıktan değil, karın boşluğunu çevreleyen zar (periton) hücrelerinden kaynaklanır. Belirtileri, tedavisi ve prognozu yaygın over kanseri ile hemen hemen aynıdır. Yumurtalıkları alınmış kadınlarda dahi görülebilir.
A.2. Fallop Tüpü Kanseri
Yumurtayı taşıyan fallop tüpünün iç yüzeyinden kaynaklanan nadir bir kanserdir. Semptomları ve tedavisi over kanseri ile benzerlik gösterir, ancak genel prognozu epitelyal over kanserine kıyasla biraz daha iyidir.
B. Germ Hücreli Tümörler
Bu tümörler, yumurta üreten hücrelerden kaynaklanır. Genellikle çocukluk çağında ve genç kadınlarda (20’li yaşlar) görülür. Oldukça nadirdir (%2’den az) ancak tedaviye çok iyi yanıt verirler; hastaların %90’ından fazlası tamamen iyileşir. Başlıca tipleri:
- Teratomlar: Matür (olgun) teratomlar (dermoid kist) iyi huyludur. İmmatür (olgunlaşmamış) teratomlar ise kanserli olup, cerrahi ve kemoterapi ile tedavi edilir.
- Disgerminomlar: En sık görülen malign germ hücreli tümördür. Radyoterapi ve kemoterapiye oldukça duyarlıdır.
- Diğerleri: Endodermal sinüs tümörü, koryokarsinom.
C. Stromal (Sex Kord) Tümörler
Yumurtalığın hormon üreten destek dokusundan kaynaklanan çok nadir tümörlerdir (%1). Sıklıkla hormon salgılayarak kendini belli ederler.
- Belirtiler: Östrojen salgılarlarsa menopoz sonrası kanama, genç kızlarda erken ergenlik; testosteron salgılarlarsa adet kesilmesi, tüylenme ve ses kalınlaşması görülebilir.
- Tipler: Granüloza hücreli tümör (en sık), Sertoli-Leydig hücreli tümör. Genellikle erken evrede yakalanırlar ve prognozları oldukça iyidir.
Teşhis ve Tedavi Yaklaşımı
Teşhis: Transvajinal ultrason, MRI ve kanda CA-125 gibi tümör belirteçlerinin ölçülmesi ilk adımlardır. Kesin tanı, patolojik inceleme için kitleden örnek alınması veya kitlenin tamamen çıkarılması ile konulur.
Tedavi tamamen kanserin tipine, evresine ve hastanın yaşı ile çocuk istemi durumuna göre planlanır.
- Cerrahi: Temel tedavi yöntemidir. Amaç, mümkün olan en fazla tümör dokusunu çıkarmaktır (optimal debulking). Bu işlem, rahim ve yumurtalıkların alınması (histerektomi ve bilateral salpingo-ooforektomi), karın zarının (omentum) çıkarılması ve lenf bezlerinin temizlenmesini içerir. Cerrahinin jinekolojik onkolog tarafından yapılması, sağ kalım oranlarını belirgin şekilde artırır.
- Kemoterapi: Cerrahi sonrası (adjuvan) veya cerrahiden önce (neoadjuvan) tümörü küçültmek için uygulanır. Epitelyal tümörlerde genellikle karboplatin-paklitaksel kombinasyonu kullanılır. Germ hücreli tümörlerde ise BEP protokolü etkilidir.
- Hedefe Yönelik Tedaviler ve HIPEC: Özellikle tekrarlayan veya ileri evre hastalıkta BRCA mutasyonu varlığında PARP inhibitörleri kullanılır. Seçilmiş hastalarda, cerrahi sırasında ısıtılmış kemoterapi (HIPEC) uygulamasının etkinliği giderek daha fazla kabul görmektedir.
Takip: Tedavi sonrası düzenli kontroller (fizik muayene, CA-125 testi, görüntüleme) hayati önem taşır. İlk 2 yıl 3-4 ayda bir, sonraki 3 yıl 6 ayda bir, takiben ise yıllık kontroller önerilir.
Sevgili Hastam, over kanseri karmaşık bir hastalık grubudur ancak tıptaki gelişmeler sayesinde tedavi başarısı her geçen gün artmaktadır. Özellikle genç hastalarda doğurganlığı koruyucu cerrahi seçenekleri mevcuttur. Tanı ve tedavi süreciniz boyunca, aklınıza takılan her türlü soruyu ekibinizle açıkça paylaşmanız, sizin için en doğru ve kişiselleştirilmiş tedavi planının oluşturulmasında en önemli adımdır.
Kaynakça (Yumurtalık Kanseri Tipleri)
- Cannistra SA, Gershenson DM, Recht A. Ch 76 – Ovarian cancer, fallopian tube carcinoma, and peritoneal carcinoma. In: DeVita VT, Hellman S, Rosenberg SA, eds. Cancer: Principles and Practice of Oncology. 10th ed. Philadelphia, PA: Lippincott Williams & Wilkins; 2015.
- Fleming GF, Seidman JD, Yemelyanova A and Lengyel E. (2017). Chapter 23: Epithelial Ovarian Cancer. In D. S. Chi, A. Berchuck, D. S. Dizon, & C. M. Yashar (Authors), Principles and practice of gynecologic oncology (7th ed). Philadelphia: Wolters Kluwer Health.
- Jonathan S. Berek, Michael L. Friedlander, Neville F. Hacker (2015) Chapter 11: Epithelial Ovarian, Fallopian Tube, and Peritoneal Cancer. In Jonathan Berek (Author), Berek & Hacker’s Gynecologic Oncology (6th ed.). Philadelphia: Wolters Kluwer Health.
- Sundar S, Neal RD, Kehoe S. Diagnosis of ovarian cancer BMJ 2015; 351:h4443.
Kaynakça (Yumurtalık Kistleri)
- Doherty JA, Jensen A, Kelemen LE et al. Current Gaps in Ovarian Cancer Epidemiology: The Need for New Population-Based Research. JNCI: Journal of the National Cancer Institute. 2017; 109 (10).
- Sundar S, Neal RD, Kehoe S. Diagnosis of ovarian cancer BMJ 2015; 351:h4443.
Bugünkü konuşmamızda, vaginal ve vulvar kanserlerin yanı sıra bu kanserlerin öncülü olan lezyonların klinik belirti ve semptomları üzerine detaylı ve anlaşılır bir perspektif sunmayı amaçlıyorum. Unutulmamalıdır ki, bu bulguların varlığı her zaman maligniteyi işaret etmez, ancak mutlaka profesyonel bir değerlendirmeyi gerektirir.
Vaginal Kanser ve Prekürsör Lezyonların Semptomatolojisi
1. Prekürsör Lezyonlar: Vaginal İntraepitelyal Neoplazi (VaIN)
VaIN, çoğunlukla asemptomatik seyreder ve rutin jinekolojik muayeneler sırasında saptanır. Semptom gösteren olgularda ise en sık karşılaşılan klinik tablo, inatçı ve tedaviye yanıt vermeyen vajinal akıntıdır. Lezyonlar makroskopik olarak çevredeki sağlıklı epitelden farklılık gösterebilir; genellikle daha kalın, eritemli (kırmızı) veya beyaz plaklar (lökoplaki) şeklinde görülür. Vajinanın internal bir yapı olması nedeniyle, bu lezyonların hasta tarafından fark edilmesi mümkün değildir ve mutlaka spekulum ile yapılan vajinoskopik muayene ile değerlendirilmelidir. Asetobeyazlaşma gibi özel muayene teknikleri tanıya yardımcı olabilir.
2. İnvaziv Vaginal Kanser (Skuamöz Hücreli Karsinom)
İnvaziv vaginal karsinomlu hastaların büyük çoğunluğu semptomatiktir. Klinik prezentasyon aşağıdaki gibi olabilir:
- Anormal kanama veya akıntı: Menstrüel siklus ile ilişkisiz olarak ortaya çıkar.
- Görsel değişiklikler: Muayenede çevre dokulardan renk (daha açık/koyu, kırmızı, pembe) veya dokusuyla farklılık gösteren bir alan. Hasta tarafından genellikle fark edilmez.
- Kaşıntı (pruritus), ağrı veya yanma hissi.
Bu semptomlar sıklıkla benign (kanser olmayan) patolojilerde de görülse de, persistenz gösterdiklerinde malignite ekarte edilmelidir.
Vulvar Kanser ve Prekürsör Lezyonların Semptomatolojisi
1. Prekürsör Lezyonlar: Vulvar İntraepitelyal Neoplazi (VIN)
VaIN’de olduğu gibi, VIN olgularının önemli bir kısmı asemptomatiktir. En sık bildirilen semptom, dirençli ve şiddetli kaşıntıdır (pruritus). Lezyonlar, hiperkeratoz nedeniyle çevreleyen deriden daha kalın ve daha açık renkli (beyazımsı) olabileceği gibi, kırmızı (eritemli), pembe veya daha koyu pigmentli de olabilir.
2. İnvaziv Vulvar Kanser (Skuamöz Hücreli Karsinom)
Hemen her zaman semptom verir. Kapsamlı bir semptom listesi şunları içerir:
- Görsel veya palpabl bir kitle: Çevre dokudan renk ve/veya doku farklılığı gösteren bir alan. Kitle siğil benzeri (verrüköz), pürüzlü, kalınlaşmış veya ham görünümde olabilir; kırmızı, pembe veya beyaz renkte görünebilir.
- Persistan kaşıntı, ağrı veya yanma hissi.
- Anormal kanama veya akıntı.
- İyileşmeyen ülserasyon: Bir aydan uzun süren açık yara.
- Verköz Karsinom: İnvaziv skuamöz hücreli karsinomun bir alt tipi olup, karnabahar benzeri bir büyüme ile karakterizedir ve genital siğiller (kondilom) ile karıştırılabilir.
3. Vulvar Melanom
Diğer vulvar kanserlerle benzer semptomlar (kitle, kaşıntı, ağrı, kanama) gösterebilir. Lezyonlar genellikle pigmentli (siyah/koyu kahverengi) olmakla birlikte, amelanotik (pigmentsiz, beyaz, pembe, kırmızı) de olabilir. En sık labia majora/minora veya klitoris çevresinde lokalize olur. Melanom sıklıkla mevcut bir ben (nevüs) üzerinde gelişebileceğinden, benlerdeki değişiklikler son derece önemlidir. Bu değişiklikleri tarif etmek için kullanılan ABCDE kuralı şu şekildedir:
- Asimetri: Benin bir yarısı diğer yarısına benzemez.
- Border (Sınır) düzensizliği: Kenarlar girintili çıkıntılıdır.
- Color (Renk): Ben içinde homojen olmayan, farklı tonlarda kahverengi, siyah, kırmızı, beyaz veya mavi renkler bulunur.
- Diameter (Çap): Çapı 6 mm’den büyüktür (ancak daha küçük de olabilir).
- Evolving (Değişim/Gelişim): Zaman içinde boyut, şekil veya renk değiştirmesi en kritik uyarıcı bulgudur.
Tüm melanomlar bu kuralla uyumlu olmayabilir. Herhangi bir şüpheli değişiklik mutlaka biyopsi ile değerlendirilmelidir.
4. Bartholin Bezi Karsinomu
Vajinal açıklığın her iki yanında, Bartholin bezinin bulunduğu bölgede, palpabl, ağrılı veya ağrısız bir kitle şeklinde kendini gösterir. Ancak unutulmamalıdır ki bu bölgedeki kitlelerin büyük çoğunluğu benign Bartholin kist veya apseleridir. Persiste olan veya alışılagelmiş tedavilere yanıt vermeyen kitlelerde malignite olasılığı akılda tutulmalıdır.
5. Vulvar Paget Hastalığı
Bu adenokarsinom tipi, karakteristik olarak eritemli (kırmızı), nemli, ekzematöz ve sıklıkla kaşıntılı bir plak şeklinde görülür. Sınırları belirsiz olabilir ve yıllarca tekrarlayıcı bir egzama zannedilebilir, bu nedenle tanıda gecikmeler yaşanabilir.
Sonuç olarak, bahsedilen tüm bu semptom ve bulguların ayırıcı tanısında benign durumlar ilk sırada gelmekle birlikte, malignitenin dışlanması esastır. Persistan veya progresif özellikteki her türlü vulvo-vajinal şikayet, mutlaka bir jinekolog onkolog tarafından değerlendirilmelidir. Erken teşhis, tedavi başarısını ve sağkalımı doğrudan etkileyen en önemli faktördür.
Kaynakça
- van Seters M, van Beurden M, ten Kate FJ, et al. Treatment of vulvar intraepithelial neoplasia with topical imiquimod. N Engl J Med. 2008 Apr 3;358(14):1465–1473.
- Trimble EL, Kosary C, Mooney M, Saxman S. Melanoma of the Female Genital Tract. In: Gynecologic Cancer: Controversies in Management. Gershenson DM, McGuire WP, Gore M, Quinn MA, Thomas G, eds. Philadelphia, Pa: Elsevier Science, 2004: 931-939.
- Rotmensch J, Yamada SD. Neoplasms of the vulva and vagina. In: Kufe DW, Pollock RE, Weichselbaum RR, Bast RC, Gansler TS, Holland JF, Frei E. Cancer Medicine 6. Hamilton, Ont: BC Decker; 2003. 1769–1777.
- Mert I, Semaan A, Winer I, Morris RT, Ali-Fehmi R. Vulvar/vaginal melanoma: an updated surveillance epidemiology and end results database review, comparison with cutaneous melanoma and significance of racial disparities. Int J Gynecol Cancer. 2013 Jul;23(6):1118-25.
Bu başlıkta, gestasyonel trofoblastik hastalık spektrumunun önemli bir bileşeni olan molar gebelik, halk arasındaki tabiriyle “üzüm gebeliği” konusunu detaylı bir şekilde ele alacağız. Konuyu patofizyolojik temellerinden klinik yönetimine kadar kapsamlı bir şekilde inceleyeceğiz.
Molar Gebelik (Hidatidiform Mol) Nedir?
Molar gebelik, döllenme sırasında meydana gelen spesifik genetik anormallikler sonucu, trofoblastik hücrelerin kontrolsüz proliferasyonu ile karakterize edilen bir gestasyonel trofoblastik hastalık (GTD) formudur. Sağlıklı bir plasenta yerine, uterus içinde, makroskobik olarak üzüm salkımını andıran, içi sıvı dolu kistik yapıların oluşturduğu bir kitle gelişir. Bu anormal yapı, bir embriyoyu destekleyemez ve gebelik viable (yaşayabilir) değildir.
Epidemiyoloji ve Risk Faktörleri
Molar gebelikler oldukça nadirdir; yaklaşık olarak her 1000 gebelikten 1’inde görülür. Herhangi bir gebe popülasyonunda ortaya çıkabilmekle birlite, istatistiksel olarak riski artıran bazı faktörler mevcuttur:
- Maternal yaş: Reprodüktif yaşamın her iki ucu, yani 20 yaş altı ve özellikle 40 yaş üstü gebeliklerde risk artar.
- Öykü: Daha önce molar gebelik geçirmiş olmak, tekrar etme riskini yaklaşık 10 kat artırır.
- Tekrarlayan düşük öyküsü de risk ile ilişkili bulunmuştur.
Sınıflandırma: Tam ve Parsiyel (Kısmi) Mol
Molar gebelikler, genetik ve patolojik özelliklerine göre ikiye ayrılır:
- Tam Mol: En sık görülen tiptir. Burada, genetik materyalin tamamı paternal (babadan) kaynaklıdır. Boş bir yumurta hücresi bir sperm tarafından döllenir ve ardından paternal kromozomların duplikasyonu (çoğalması) sonucu 46,XX (daha nadiren 46,XY) karyotip oluşur. Embriyo gelişimi hiç olmaz veya çok erken dönemde arrest olur. Anormal trofoblastik dokular hızla büyür ve çok yüksek seviyelerde human koryonik gonadotropin (HCG) hormonu üretir.
- Parsiyel (Kısmi) Mol: Bu formda, genellikle 69 kromozom (triploidi) mevcuttur. Normal bir yumurta hücresi iki sperm tarafından döllenir. Anormal bir plasenta ile birlikte, fetal dokular da bulunur, ancak fetus ciddi konjenital anomalilere sahiptir ve yaşamla bağdaşmaz.
Patogenez ve Klinik Bulgular
Genetik hata sonucu, trofoblastların aşırı hiperplazisi ve villusların hidropik dejenerasyonu (sıvı ile şişmesi) gerçekleşir. Klinik prezentasyon şu şekilde olabilir:
- Erken dönem vajinal kanama (en sık belirti).
- Hiperemezis gravidarum: Aşırı, şiddetli bulantı ve kusma (yüksek HCG seviyelerine bağlı).
- Uterus boyutunun gebelik haftasına göre beklenenden fazla olması.
- Preeklampsi bulgularının, gebeliğin 20. haftasından önce ortaya çıkması (atipik ve alarme edici bir bulgu).
- Fetal kalp atımının alınamaması ve fetal hareketlerin hissedilmemesi.
- Vajinadan üzüm tanesi benzeri kistik yapıların düşmesi (patognomonik, yani tanı koydurucu bir bulgu).
Tanı ve Ayırıcı Tanı
Tanıda en değerli araç transvajinal ultrasonografidir. Tam molde, uterus içi “kar tipi” (snowstorm) manzarası olarak tarif edilen, heterojen, kistik görünüm izlenir. Fetal yapılar görülmez. Parsiyel molde ise fetal yapılar olabilir ancak plasenta anormal görünür ve fetus gelişim geriliği gösterir.
Serum beta-HCG seviyeleri beklenenin çok üzerindedir (genellikle 100.000 mIU/mL’nin üzerinde). Kesin tanı, küretaj materyalinin histopatolojik incelemesi ile konur.
Tedavi ve Takip
Tedavinin temelini, uterusun dilatasyon ve küretaj (D&C) ile boşaltılması oluşturur. Histerektomi, ileride çocuk istemi olmayan yaşlı hastalar için bir seçenektir.
Molar gebeliğin en kritik yönü, takip protokolüdür. Hastalar, persistan/persistan GTD gelişimi açısından yakından izlenmelidir. Bu, boşaltmadan sonra anormal trofoblastik hücrelerin kalıp büyümeye devam etmesidir. Takip, seri beta-HCG ölçümleri ile yapılır. Seviyeler düşmüyorsa veya yükseliyorsa, persistan GTD tanısı konur.
Persistan GTD, kemoterapi ile tedavi edilir. Oldukça kemoterapiye duyarlıdır. Tedavi edilmezse, invaziv mol (uterus kas tabakasına invazyon) veya nadiren koryokarsinom gibi malign bir forma dönüşebilir. Koryokarsinom, oldukça agresif, hızlı yayılım gösteren ancak kemoterapiye son derece yanıt veren bir malignitedir. Akciğer, karaciğer ve beyin gibi organlara metastaz yapabilir.
Diğer nadir komplikasyonlar arasında kanama, enfeksiyon, preeklampsi ve tirotoksikoz sayılabilir.
Prognoz ve Sonraki Gebelikler
Uygun tedavi ve yakın takip ile molar gebelik geçiren kadınların büyük çoğunluğunda tam iyileşme sağlanır. Gelecekteki sağlıklı gebelik şansı oldukça yüksektir. Tekrarlama riski düşüktür (%1-2). Persistan GTD gelişmeyen bir hastanın, bir sonraki molar olmayan gebeliğinde düşük yapma veya konjenital anomali riski artmaz.
Önemli bir nokta, beta-HCG seviyeleri normale dönene (genellikle 6 ay ila 1 yıl) ve doktor onayı verene kadar yeni bir gebelikten kesinlikle kaçınılmalıdır. Çünkü yeni bir gebelikte artan HCG, persistan bir hastalık ile karıştırılabilir ve tanıyı zorlaştırır.
Sonuç olarak, molar gebelik, erken tanı, uygun müdahale ve disiplinli bir takip gerektiren önemli bir obstetrik patolojidir. Multidisipliner bir yaklaşım (jinekolog onkolog, patolog, radyolog) ile başarılı bir şekilde yönetilebilir ve hastaların fertilite potansiyeli korunabilir.
Kronik Pelvik (Alt Karın Bölgesi) Ağrı Sendromu:
Kronik Pelvik Ağrı: Kapsamlı Bir Değerlendirme ve Yönetim
Tanım ve Klinik Özellikler
Kronik pelvik ağrı (KPA), umbilikus (göbek deliği) altında lokalize, kalçalar arasında yer alan pelvik bölgede, en az altı aydır devam eden ve fonksiyonel bozulmaya yol açan ağrı olarak tanımlanır. KPA, tek başına bir klinik tablo olabileceği gibi, altta yatan çok sayıda farklı patolojinin bir semptomu da olabilir. Altta yatan spesifik bir neden tespit edilebildiğinde, bu nedene yönelik tedavi genellikle ağrıyı ortadan kaldırır. Ancak olguların önemli bir kısmında tek ve kesin bir neden saptanamaz; bu durumda tedavinin temel amacı, ağrıyı ve eşlik eden diğer semptomları minimize ederek yaşam kalitesini artırmaktır.
Semptomatoloji
Kronik pelvik ağrı, hastalar tarafından oldukça heterojen bir şekilde ifade edilir. Ağrı yaygın (diffüz) bir karakterde olabileceği gibi, belirli bir noktada da lokalize olabilir. Sık tarif edilen ağrı özellikleri şunlardır:
- Devamlı veya aralıklı (intermitan) seyir gösteren ağrı
- Künt, sızı şeklinde veya keskin, kramp tarzında ağrı
- Pelvik bölgede derinlerde hissedilen basınç veya ağırlık hissi
Bunlara ek olarak, sıklıkla şu durumlarla ilişkili ağrı artışı gözlenir:
- Cinsel ilişki sırasında (disparoni)
- Defekasyon veya miktion sırasında
- Uzun süreli oturma sonrasında
Ağrının şiddeti, hafif rahatsızlık hissinden, mesleki ve sosyal işlevselliği, uyku düzenini ve fiziksel aktiviteyi ileri düzeyde kısıtlayacak kadar şiddetli olabilen bir spektrumda seyreder. Ağrı, uzun süre ayakta kalma ile artıp, istirahat ile hafifleyebilir.
Etyoloji (Nedenler)
KPA multifaktöryel bir durumdur. Sıklıkla birkaç patolojik durum bir arada bulunur (örn., endometriozis ve interstisyel sistit birlikteliği). Başlıca nedenler şunlardır:
- Jinekolojik Nedenler:
- Endometriozis: Endometriyal dokunun uterüs dışında implante olması, enflamasyon, adezyon ve ağrılı kistlere (endometrioma) yol açar.
- Adenomyozis: Endometriyal dokunun uterus kas tabakası içinde bulunması.
- Myomlar (Leiomyomlar): Genellikle bası hissi ve ağırlık yaparlar, dejenerasyona uğramadıkça şiddetli ağrı nadirdir.
- Pelvik Konjesyon Sendromu: Pelvik venlerde variköz genişlemeler.
- Yumurtalık Kalıntısı (Ovarian Remnant Syndrome): Geçirilmiş cerrahi sonrası abdominal kavitede kalan over dokusunun kistleşmesi.
- Ürolojik Nedenler:
- İnterstisyel Sistit/Ağrılı Mesane Sendromu: Mesane dolduğunda artan kronik pelvik ağrı ve acil/idrara sık çıkma ihtiyacı ile karakterizedir.
- Gastrointestinal Nedenler:
- İrritabl Bağırsak Sendromu (IBS), enflamatuar bağırsak hastalıkları (IBD), kronik kabızlık.
- Kas-İskelet Sistemi Kaynaklı Nedenler:
- Myofasiyal Ağrı Sendromu: Pelvik taban kaslarında ve karın duvarındaki tetik noktalardan kaynaklanan ağrı.
- Fibromiyalji, pubik simfiz disfonksiyonu, abdominal veya pelvik herniler.
- Nörolojik Nedenler:
- Pelvik sinirlerin sıkışması veya irritasyonu (nöropatik ağrı).
- Psikolojik Faktörler:
- Depresyon, kronik anksiyete, geçmiş fiziksel veya cinsel travma öyküsü, ağrının şiddetlenmesine ve kronikleşmesine katkıda bulunur. Ağrı ve psikolojik distres sıklıkla bir kısır döngü oluşturur.
Tanısal Yaklaşım
KPA tanısı, diğer olasılıkların sistematik olarak elenmesini (ayırıcı tanı) gerektiren kapsamlı bir süreçtir.
- Öykü ve Fizik Muayene: Detaylı anamnez ve semptom günlüğü temel teşkil eder. Pelvik muayenede hassasiyet, myofasiyal tetik noktalar, kitle ve enfeksiyon bulguları araştırılır.
- Laboratuvar Testleri: Enfeksiyon taraması (idrar tahlili, kültür, STD paneli), tam kan sayımı ve diğer gerekli biyokimyasal testler yapılır.
- Görüntüleme:
- Transvajinal Ultrason: İlk basamak görüntüleme yöntemidir. Jinekolojik yapılar değerlendirilir.
- BT/MR: Daha kompleks patolojilerde (derin endometriozis, lenf nodu tutulumu vb.) tercih edilir.
- Laparoskopi: Altın standart tanı (ve aynı zamanda tedavi) yöntemidir. Özellikle endometriozis ve pelvik adezyonların direkt visualizasyonu ve histopatolojik tanısı için gereklidir.
Tedavi Stratejileri
Tedavi, altta yatan nedene yönelik ve multidisipliner bir yaklaşım gerektirir.
- Farmakolojik Tedaviler:
- Analjezikler: NSAİİ’ler (nonsteroid anti-inflamatuar ilaçlar) ilk seçeneklerdir.
- Hormonal Tedaviler: Endometriozis veya adenomyozis varlığında oral kontraseptifler, progestinler, GnRH analogları kullanılır.
- Nöropatik Ağrı Modülatörleri: Trisiklik antidepresanlar (amitriptilin) veya antiepileptikler (gabapentin, pregabalin) nöropatik ağrı bileşeninde etkilidir.
- Antibiyotikler: Sadece belgelenmiş bir enfeksiyon varlığında kullanılır.
- Cerrahi Tedaviler:
- Laparoskopi: Endometriyal implantların ve adezyonların eksizyonu için uygulanır.
- Histerektomi (+/- salpingo-ooferektomi): Tüm konservatif tedavilere dirençli, son çare olarak düşünülmesi gereken ve hastanın fertilite beklentisinin olmadığı seçilmiş olgularda uygulanır.
- Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon:
- Pelvik Taban Fizyoterapisi: Pelvik taban kaslarının gevşetilmesi, biofeedback, manuel terapi ve TENS uygulamalarını içerir.
- Psikoterapötik Yaklaşımlar:
- Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): Ağrı ile başa çıkma stratejilerinin geliştirilmesi, katastrofizasyonun önlenmesi ve psikolojik komorbiditelerin tedavisinde etkilidir.
- Nöromodülasyon (Omurilik Stimülasyonu): Seçilmiş dirençli olgularda ağrı yolaklarının modüle edilmesi için kullanılır.
- Alternatif ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları:
- Akupunktur: Kanıt düzeyi sınırlı olmakla birlikte, bazı hastalarda semptomatik rahatlama sağlayabilir.
- Gevşeme Teknikleri, Meditasyon, Yoga: Stres yönetimi ve ağrı kontrolüne katkıda bulunabilir.
Sonuç
Kronik pelvik ağrı, karmaşık etyolojisi ve çok boyutlu etkileri nedeniyle jinekolog, ürolog, gastroenterolog, fizik tedavi uzmanı, algolog ve psikiyatristi içeren bir ekip tarafından yönetilmesi gereken önemli bir klinik durumdur. Sabırlı, bireyselleştirilmiş ve bütüncül bir tedavi yaklaşımı ile hastaların büyük çoğunluğunda anlamlı semptomatik iyileşme ve yaşam kalitesinde artış sağlanabilir.
Yumurtalık (Over) Kistleri: Patofizyoloji, Klinik Yaklaşım ve Yönetim:
Yumurtalık kistleri, over parenkimi içerisinde gelişen, içi sıvı dolu kesecikler olarak tanımlanır. Bu lezyonların büyük çoğunluğu, her ay gerçekleşen yumurtlama (ovülasyon) sürecinin fizyolojik bir sonucu olarak ortaya çıkan fonksiyonel kistlerdir. Fonksiyonel kistler (folikül kistleri ve korpus luteum kistleri) genellikle asemptomatik seyreder ve birkaç adet döngüsü içerisinde kendiliğinden rezorbe olurlar. Bu nedenle, saptandıklarında takip en sık tercih edilen yönetim stratejisidir; doktorunuz küçülme eğilimini gözlemlemek için bir sonraki menstrüel siklusunuzun ardından kontrol ultrasonografisi önerebilir.
Ancak, klinik yaklaşım hastanın reprodüktif durumuna göre önemli farklılıklar gösterir. Premenopozal (doğurganlık çağındaki) kadınlarda kistlerin malignite (kanser) olasılığı oldukça düşükken, postmenopozal (menopoz sonrası) kadınlarda veya premenarş (henüz adet görmeye başlamamış) çocuklarda saptanan over kistleri, malignite potansiyeli açısından daha yüksek risk taşıdıkları için daha agresif bir şekilde değerlendirilmelidir. Benzer şekilde, boyut olarak büyük (genellikle 5 cm’den fazla) olan, hızla büyüyen, ultrasonografide solid komponentler içeren veya birkaç ay boyunca takipte kaybolmayan kistler için de ileri tetkik endikasyonu vardır.
Over kistlerinin değerlendirilmesinde transvajinal ve transabdominal ultrasonografi altın standart tanı aracıdır. Ultrasonografik morfoloji (kistin içyapısı, septaları, solid alanları, papiller çıkıntıları ve kanlanma paterni) kistin benign (iyi huylu) veya malign (kötü huylu) olma ihtimali hakkında kritik bilgiler sağlar. Ek olarak, serum tümör belirteçleri (özellikle CA-125, HE4) ve hastanın yaşı, menopoz durumu gibi faktörler, Malignite Riski Indeksi (RMI) gibi skorlama sistemlerinde kullanılarak risk kategorizasyonu yapılır.
Kistin benign ya da malign ayırımını yapmak her zaman görüntüleme yöntemleriyle mümkün olmayabilir. Bazı olgularda, kesin tanı ve aynı zamanda tedavi amacıyla cerrahi eksizyon gerekli hale gelir. Laparoskopi veya laparotomi yoluyla gerçekleştirilen cerrahi işlemde, kist çıkarılarak (kistektomi) veya over ile birlikte alınarak (ooferektomi) patolojik incelemeye gönderilir. Patolojik inceleme, lezyonun benign mi yoksa malign mi olduğunu kesin olarak ortaya koyan tek yöntemdir.
Sonuç olarak, over kistlerinin yönetimi bireyselleştirilmiş bir yaklaşım gerektirir. Yönetim stratejisi; kistin boyutu, ultrasonografik karakteristikleri, hastanın yaşı, menopozal durumu ve semptomlarının varlığı gibi faktörlerin bir arada değerlendirilmesiyle belirlenir. Pre-menopozal hastalarda takip sıklıkla yeterliyken, yüksek riskli gruplarda veya şüpheli bulgular varlığında cerrahi müdahale daha erken düşünülmelidir.
Kaynakça
- Doherty JA, Jensen A, Kelemen LE et al. Current Gaps in Ovarian Cancer Epidemiology: The Need for New Population-Based Research. JNCI: Journal of the National Cancer Institute. 2017; 109 (10).
- Sundar S, Neal RD, Kehoe S. Diagnosis of ovarian cancer BMJ 2015; 351:h4443.
Yumurtalık kistleri, over parenkimi içerisinde gelişen, içi sıvı dolu kesecikler olarak tanımlanır. Bu lezyonların büyük çoğunluğu, her ay gerçekleşen yumurtlama (ovülasyon) sürecinin fizyolojik bir sonucu olarak ortaya çıkan fonksiyonel kistlerdir. Fonksiyonel kistler (folikül kistleri ve korpus luteum kistleri) genellikle asemptomatik seyreder ve birkaç adet döngüsü içerisinde kendiliğinden rezorbe olurlar. Bu nedenle, saptandıklarında takip en sık tercih edilen yönetim stratejisidir; doktorunuz küçülme eğilimini gözlemlemek için bir sonraki menstrüel siklusunuzun ardından kontrol ultrasonografisi önerebilir.
Ancak, klinik yaklaşım hastanın reprodüktif durumuna göre önemli farklılıklar gösterir. Premenopozal (doğurganlık çağındaki) kadınlarda kistlerin malignite (kanser) olasılığı oldukça düşükken, postmenopozal (menopoz sonrası) kadınlarda veya premenarş (henüz adet görmeye başlamamış) çocuklarda saptanan over kistleri, malignite potansiyeli açısından daha yüksek risk taşıdıkları için daha agresif bir şekilde değerlendirilmelidir. Benzer şekilde, boyut olarak büyük (genellikle 5 cm’den fazla) olan, hızla büyüyen, ultrasonografide solid komponentler içeren veya birkaç ay boyunca takipte kaybolmayan kistler için de ileri tetkik endikasyonu vardır.
Over kistlerinin değerlendirilmesinde transvajinal ve transabdominal ultrasonografi altın standart tanı aracıdır. Ultrasonografik morfoloji (kistin içyapısı, septaları, solid alanları, papiller çıkıntıları ve kanlanma paterni) kistin benign (iyi huylu) veya malign (kötü huylu) olma ihtimali hakkında kritik bilgiler sağlar. Ek olarak, serum tümör belirteçleri (özellikle CA-125, HE4) ve hastanın yaşı, menopoz durumu gibi faktörler, Malignite Riski Indeksi (RMI) gibi skorlama sistemlerinde kullanılarak risk kategorizasyonu yapılır.
Kistin benign ya da malign ayırımını yapmak her zaman görüntüleme yöntemleriyle mümkün olmayabilir. Bazı olgularda, kesin tanı ve aynı zamanda tedavi amacıyla cerrahi eksizyon gerekli hale gelir. Laparoskopi veya laparotomi yoluyla gerçekleştirilen cerrahi işlemde, kist çıkarılarak (kistektomi) veya over ile birlikte alınarak (ooferektomi) patolojik incelemeye gönderilir. Patolojik inceleme, lezyonun benign mi yoksa malign mi olduğunu kesin olarak ortaya koyan tek yöntemdir.
Sonuç olarak, over kistlerinin yönetimi bireyselleştirilmiş bir yaklaşım gerektirir. Yönetim stratejisi; kistin boyutu, ultrasonografik karakteristikleri, hastanın yaşı, menopozal durumu ve semptomlarının varlığı gibi faktörlerin bir arada değerlendirilmesiyle belirlenir. Pre-menopozal hastalarda takip sıklıkla yeterliyken, yüksek riskli gruplarda veya şüpheli bulgular varlığında cerrahi müdahale daha erken düşünülmelidir.
Menopoz ve Postmenopozal Dönem: Kapsamlı Bir Klinik Rehber
Giriş ve Terminoloji
Menopoz, literatürde over folikül aktivitesinin kalıcı olarak sona ermesi sonucu menstrual siklusların (adet kanamalarının) kesilmesi olarak tanımlanır. Pratikte ise bu terim, sıklıkla yanlış bir şekilde, bu biyolojik olayın ardından gelen yaşam evresini (postmenopozal dönem) ifade etmek için kullanılmaktadır. Doğru terminoloji şu şekildedir:
- Menopoz: Son menstrual kanamanın gerçekleştiği andır. Retrospektif olarak, bir kadın son kanamasının üzerinden kesintisiz 12 ay geçtikten sonra menopoza girdiği kabul edilir.
- Postmenopoz: Menopozun hemen ardından başlayan ve yaşamın sonuna kadar devam eden dönemdir. Bu dönemde overlerden östrojen ve progesteron salınımı minimal düzeylere iner, yumurtlama (ovülasyon) olmaz ve fertilite (doğurganlık) sona erer.
Menopozal geçiş süreci üç aşamada incelenir:
1. Perimenopoz (Menopoz Geçiş Dönemi)
Menopoza giden yılları (genellikle 40’lı yaşların ortaları) kapsayan biyolojik ve hormonal bir geçiş dönemidir. Over fonksiyonu dalgalanmalarla birlikte yavaş yavaş azalır, östrojen seviyeleri düzensiz bir seyir izler. Bu dönemde adet döngüleri düzensizleşir (sikluslar kısalabilir veya uzayabilir), vazomotor semptomlar (sıcak basmaları, gece terlemeleri) ve vajinal kuruluk gibi erken menopoz semptomları ortaya çıkabilir.
2. Menopoz
Son menstrual kanamanın gerçekleştiği andır. Tanı, son kanamanın üzerinden 12 ay geçtikten sonra retrospektif olarak konulur.
3. Postmenopoz
Menopoz sonrası dönemdir. Bu dönemdeki kadınlar, östrojenin koruyucu etkisinin azalmasına bağlı olarak osteoporoz (kemik erimesi) ve kardiyovasküler hastalıklar gibi belirli sağlık sorunları açısından artmış risk altındadır.
Epidemiyoloji
Menopoza girme yaşı genetik, etnik ve çevresel faktörlerden etkilenir. Ortalama menopoz yaşı 51‘dir. Ancak 40 yaş öncesi menopoz (prematür over yetmezliği) veya 55 yaş sonrası menopoz da görülebilir.
Klinik Bulgular ve Semptomlar
Postmenopozal dönemde, düşük östrojen seviyelerine bağlı çeşitli semptomlar görülebilir:
- Vazomotor Semptomlar: Sıcak basmaları ve gece terlemeleri. Bazı kadınlarda bu semptomlar menopozdan sonra yıllarca devam edebilir.
- Genitoüriner Sendrom (GSM):
- Vajinal Atrofi: Vajinal dokuda incelme, kuruluk, elastikiyet kaybı ve cinsel ilişki sırasında ağrı (disparoni).
- Üriner Semptomlar: Tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları, idrar yapmada aciliyet hissi ve stres inkontinansı (öksürürken, gülerken idrar kaçırma).
- Psikonörolojik Semptomlar: Uyku bozuklukları (insomnia), duygudurum dalgalanmaları, irritabilite (sinirlilik), anksiyete, depresyon, konsantrasyon güçlüğü ve hafıza problemleri.
- Kutanöz Değişiklikler: Ciltte kuruluk, kaşıntı ve kırışıklıklarda artış.
- Metabolik Değişiklikler: Vücut ağırlığında artış, özellikle karın bölgesinde yağ dağılımında değişiklik.
Tanı
Tanı çoğunlukla klinik öykü (12 ay amenore) ile konur. Şüpheli durumlarda, yüksek seviyelerde saptanan Folikül Uyarıcı Hormon (FSH) seviyeleri tanıyı destekler. Over rezervini değerlendirmek için transvajinal ultrason ile antral folikül sayımı yapılabilir.
Postmenopozal Kanama: Önemli Bir Uyarı İşareti
Postmenopozal dönemde görülen her türlü vajinal kanama veya lekelenme normal kabul edilmez ve mutlaka araştırılmalıdır. En sık neden atrofik endometrium olsa da, altta yatan endometrial hiperplazi (rahim iç zarının kalınlaşması), endometrial polipler, myomlar veya endometrial kanser gibi ciddi patolojileri dışlamak esastır. Tanısal değerlendirmenin ilk adımı transvajinal ultrason ile endometrial kalınlığın ölçülmesi ve gerektiğinde endometrial biyopsi alınmasıdır.
Uzun Dönem Riskler ve Komplikasyonlar
- Osteoporoz: Östrojen eksikliği, kemik yıkımını (rezorpsiyon) hızlandırarak kemik mineral yoğunluğunda hızlı bir azalmaya neden olur. Bu, kırık riskinde (özellikle kalça, omurga ve bilek) önemli bir artışa yol açar. Tanı için DEXA (Kemik Dansitometresi) taraması önerilir. Menopozdan sonraki ilk 5-10 yıl içinde kemik kaybı en hızlıdır.
- Kardiyovasküler Hastalıklar: Östrojenin damarları koruyucu etkisinin kaybolması, lipid profilinde olumsuz değişiklikler (kötü kolesterol LDL’de artış, iyi kolesterol HDL’de azalma) ve kilo artışı ile birleşerek ateroskleroz (damar sertliği), miyokard enfarktüsü (kalp krizi) ve inme riskini artırır.
- Genitoüriner Sistem Değişiklikleri: GSM’ye bağlı kronik vajinal ve üriner şikayetler yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürebilir.
Tedavi ve Yönetim
Menopoz semptomlarının ve uzun vadeli risklerin yönetimi bireyselleştirilmiş bir yaklaşım gerektirir.
1. Hormon Replasman Tedavisi (HRT)
Etkinliği en yüksek tedavi seçeneğidir. Özellikle orta-şiddetli vazomotor semptomlar ve vajinal atrofi için endikedir.
- Kullanım Kararı: HRT’nin faydaları ve riskleri (venöz tromboemboli, inme, meme kanseri riskinde hafif artış) hasta ile detaylıca tartışılmalıdır. “En düşük etkin doz, en kısa süre” prensibiyle, tercihen 60 yaş altında ve menopozun ilk 10 yılı içinde başlanması önerilir.
- Kontrendikasyonlar: Kişisel öyküde meme kanseri, koroner arter hastalığı, önceden geçirilmiş inme/venöz tromboemboli gibi durumlar HRT’ye genellikle engel teşkil eder.
2. Non-Hormonal Farmakolojik Tedaviler
- Vazomotor Semptomlar İçin: Düşük doz SSRI/SNRI’lar (paroksetin, venlafaksin) veya gabapentin.
- Osteoporozdan Korunma/Tedavi İçin: Bifosfonatlar, SERM’ler (raloksifen), kalsiyum ve D vitamini takviyeleri.
- Vajinal Semptomlar İçin: Lokal (topikal) düşük doz östrogen kremleri veya kayganlaştırıcılar.
3. Yaşam Tarzı Modifikasyonları
- Diyet: Kalsiyum ve D vitamini açısından zengin beslenme. Fitoöstrojen içeren besinler (keten tohumu, nohut, baklagiller), alkol ve kafein alımının sınırlandırılması.
- Egzersiz: Direnç egzersizleri ve ağırlık taşıma aktiviteleri kemik sağlığını korur. Kardiyovasküler egzersiz kalp sağlığı için faydalıdır.
- Sigaranın Bırakılması: Sigara, menopoz semptomlarını şiddetlendirir ve kemik/kalp sağlığı üzerinde olumsuz etkileri vardır.
4. Düzenli Takip
Postmenopozal dönemdeki her kadın, jinekolojik kanser taramaları (Pap-smear, mamografi), kemik yoğunluğu ölçümleri ve kardiyovasküler risk faktörlerinin (kan basıncı, kolesterol, kan şekeri) değerlendirilmesi için yıllık rutin kontrollere devam etmelidir.
Sonuç
Menopoz, kadın yaşamının doğal bir evresidir. Semptomların şiddeti ve etkisi kişiden kişiye büyük farklılıklar gösterir. Bilinçli bir hasta-hekim işbirliği ile semptomlar etkin bir şekilde yönetilebilir, uzun dönem sağlık riskleri azaltılabilir ve bu dönem yaşam kalitesi yüksek bir şekilde geçirilebilir.
İçindekiler
- Giriş
- HIPEC’in Tanımı ve Temel Prensibi
- HIPEC’in Tarihçesi ve Gelişimi
- Over Kanserinde HIPEC’in Yeri
- 4.1 Erken Evrelerde Kullanımı
- 4.2 İleri Evrelerde Kullanımı
- 4.3 Tekrarlayan (Rekürren) Olgularda HIPEC
- 4.4 HIPEC’in Endikasyonları ve Hasta Seçimi
- HIPEC Uygulama Teknikleri
- 5.1 Açık (Coliseum Tekniği)
- 5.2 Kapalı Teknik
- 5.3 Hibrit Yöntem
- 5.4 Robotik Yardımlı HIPEC
- HIPEC Prosedürünün Aşamaları
- 6.1 Sitoredüktif Cerrahinin Önemi
- 6.2 HIPEC’in Uygulanma Basamakları
- 6.3 Kullanılan Kemoterapi Ajanları ve Protokoller
- 6.4 Hiperterminin Biyolojik Rolü
- HIPEC’in Farmakolojik ve Hücresel Etkileri
- 7.1 İlaçların Peritoneal Farmakokinetiği
- 7.2 Hiperterminin Hücre Ölümüne Katkısı
- 7.3 İmmünolojik Yanıtlar
- HIPEC’in Avantajları ve Dezavantajları
- 8.1 Açık Cerrahiye Göre Avantajları
- 8.2 Sınırlılıkları ve Dezavantajları
- Komplikasyonlar ve Yan Etkiler
- 9.1 Erken Dönem Komplikasyonlar
- 9.2 Geç Dönem Komplikasyonlar
- 9.3 Yönetim Stratejileri
- HIPEC ve Kanıta Dayalı Tıp
- 10.1 Randomize Kontrollü Çalışmalar
- 10.2 Meta-Analizler ve Sistematik Derlemeler
- 10.3 Kılavuzlarda HIPEC’in Yeri
- HIPEC ve Fertilite
- HIPEC ile İlgili Tartışmalar ve Güncel Yaklaşımlar
- 12.1 Hasta Seçimi
- 12.2 İlaç ve Doz Tartışmaları
- 12.3 Cerrahi Zamanlaması (Primer vs. İnterval Sitoredüksiyon)
- Sonuç ve Gelecek Perspektifler
- Kaynakça
1. Giriş
Over kanseri, jinekolojik maligniteler arasında en ölümcül seyreden hastalıkların başında gelmektedir. Çoğu olgu ileri evrede tanı almakta, hastalık peritoneal yüzeylere yayılmaktadır. Standart tedavi yaklaşımı, optimal sitoredüktif cerrahi ve ardından sistemik kemoterapidir. Ancak bu yöntemle dahi 5 yıllık sağkalım oranları %30–40 civarında kalmaktadır.
Bu nedenle son yıllarda lokal tedavi stratejileri gündeme gelmiştir. Bu stratejilerin başında HIPEC (Hipertermik İntraperitoneal Kemoterapi) gelmektedir.
HIPEC, özellikle makroskopik tümörün cerrahiyle temizlenmesinden sonra uygulanır ve amaç, mikroskopik kalıntıların eradikasyonudur. Bu yaklaşım sayesinde hem lokal kontrol hem de sağkalım oranlarında anlamlı iyileşme sağlandığına dair giderek artan kanıtlar mevcuttur.
2. HIPEC’in Tanımı ve Temel Prensibi
HIPEC, ısıtılmış kemoterapi ajanlarının karın boşluğuna verilmesi esasına dayanır.
- Isı: 41–43 °C.
- Süre: 60–90 dakika.
- Ortam: Kapalı ya da açık devre sistem.
HIPEC’in temel hedefi, sistemik dolaşıma minimal geçen, ancak peritoneal yüzeylerde yüksek konsantrasyona ulaşan kemoterapi ajanları ile mikroskopik tümör hücrelerini yok etmektir.
3. HIPEC’in Tarihçesi ve Gelişimi
- 1980’lerde Spratt ve arkadaşları tarafından ilk kez tanımlandı.
- Başlangıçta gastrointestinal tümörlerin peritoneal yayılımlarında kullanıldı.
- 2000’li yıllarda sarkom, mezotelyoma ve özellikle over kanseri için uygulanmaya başladı.
- 2018’de van Driel ve ark. tarafından yayınlanan NEJM makalesi, over kanserinde HIPEC’in değerini bilimsel olarak güçlü bir şekilde ortaya koydu.
4. Over Kanserinde HIPEC’in Yeri
4.1 Erken Evrelerde Kullanımı
Erken evre epitelyal over kanserinde standart cerrahi ile kür sağlanabilmektedir. Bu nedenle HIPEC’in rutin kullanımı önerilmemektedir.
4.2 İleri Evrelerde Kullanımı
Evre III–IV olgularda, HIPEC özellikle neoadjuvan kemoterapi sonrası interval sitoredüksiyon cerrahisinde etkin bulunmuştur.
- Van Driel çalışmasında HIPEC uygulanan grupta median sağkalım 45 ay, kontrol grubunda 33 ay bulunmuştur.
4.3 Tekrarlayan (Rekürren) Olgularda HIPEC
- Platin duyarlı rekürren olgularda sağkalım avantajı sağladığı bildirilmiştir.
- Platin dirençli olgularda ise etkinliği tartışmalıdır.
4.4 HIPEC’in Endikasyonları ve Hasta Seçimi
- İleri evre epitelyal over kanseri
- Neoadjuvan sonrası interval sitoredüksiyon
- Platin duyarlı rekürrens
- Optimal sitoredüksiyonun sağlanabildiği olgular
5. HIPEC Uygulama Teknikleri
5.1 Açık (Coliseum Tekniği)
- Karın duvarı açık bırakılır, özel plastik örtülerle izole edilir.
- Sıcak kemoterapi solüsyonu serbest şekilde dolaştırılır.
- Avantaj: Doz homojen dağılımı.
- Dezavantaj: Isı kaybı, kontaminasyon riski.
5.2 Kapalı Teknik
- Karın duvarı tamamen kapatılır.
- Kateterler aracılığıyla solüsyon dolaştırılır.
- Daha güvenli, ancak homojen dağılım daha zordur.
5.3 Hibrit Yöntem
- Hem açık hem kapalı tekniğin avantajlarını birleştirir.
5.4 Robotik Yardımlı HIPEC
- Yeni bir yaklaşımdır, özellikle minimal invaziv cerrahi sonrası denenmektedir.
6. HIPEC Prosedürünün Aşamaları
6.1 Sitoredüktif Cerrahinin Önemi
HIPEC’in başarısı, cerrahi rezeksiyonun kapsamı ile doğru orantılıdır. Makroskopik tümör bırakılmamalıdır (CC-0 veya CC-1).
6.2 HIPEC’in Uygulanma Basamakları
- Cerrahi tamamlanır.
- Kateterler yerleştirilir.
- Sıcak kemoterapi solüsyonu hazırlanır.
- 60–90 dakika boyunca dolaştırılır.
- Karın boşluğu temizlenir, işlem tamamlanır.
6.3 Kullanılan Kemoterapi Ajanları ve Protokoller
- Cisplatin (100 mg/m², 60–90 dk)
- Mitomisin-C
- Doksorubisin
- Karboplatin
6.4 Hiperterminin Biyolojik Rolü
- Hücresel DNA tamirini engeller.
- Hücre membran geçirgenliğini artırır.
- Kemoterapinin sitotoksik etkisini potansiyalize eder.
7. HIPEC’in Farmakolojik ve Hücresel Etkileri
7.1 İlaçların Peritoneal Farmakokinetiği
- Peritoneal-plazma bariyeri nedeniyle ilaçlar karın boşluğunda yüksek konsantrasyonlara ulaşır.
7.2 Hiperterminin Hücre Ölümüne Katkısı
- Protein denatürasyonu
- Apoptoz indüksiyonu
- İmmünojenik hücre ölümü
7.3 İmmünolojik Yanıtlar
- Lokal inflamatuvar yanıt tetiklenir.
- Antitümör immün yanıt güçlenir.
8. HIPEC’in Avantajları ve Dezavantajları
8.1 Açık Cerrahiye Göre Avantajları
- Mikroskopik kalıntıların eradikasyonu
- Lokal yüksek ilaç konsantrasyonu
- Daha az sistemik toksisite
8.2 Sınırlılıkları ve Dezavantajları
- Yüksek maliyet
- Teknik zorluk
- Sınırlı merkezde uygulanabilmesi
- Renal toksisite riski
9. Komplikasyonlar ve Yan Etkiler
9.1 Erken Dönem Komplikasyonlar
- Renal yetmezlik
- Anastomoz kaçağı
- Elektrolit bozuklukları
- Enfeksiyonlar
9.2 Geç Dönem Komplikasyonlar
- Yapışıklıklar
- Barsak obstrüksiyonu
- Kronik böbrek fonksiyon kaybı
9.3 Yönetim Stratejileri
- Renoprotektif önlemler (ör. sodyum tiyosülfat)
- Yakın perioperatif takip
- Elektrolit ve sıvı dengesinin sağlanması
10. HIPEC ve Kanıta Dayalı Tıp
10.1 Randomize Kontrollü Çalışmalar
- Van Driel (NEJM, 2018): Evre III olgularda sağkalım avantajı.
- Lim (JCO, 2017): Rekürren platin duyarlı olgularda yararlı.
10.2 Meta-Analizler ve Sistematik Derlemeler
- HIPEC’in progresyonsuz sağkalımı anlamlı şekilde artırdığı, ancak toksisite riskinin de arttığı gösterilmiştir.
10.3 Kılavuzlarda HIPEC’in Yeri
- NCCN (2023): Seçilmiş olgularda önerilebilir.
- ESGO (2021): Deneyimli merkezlerde uygulanmalı.
11. HIPEC ve Fertilite
HIPEC genellikle ileri evre olgularda uygulandığından fertilite koruma çoğunlukla mümkün değildir. Ancak teorik olarak fertilite planlayan hastalarda tercih edilmez.
12. HIPEC ile İlgili Tartışmalar ve Güncel Yaklaşımlar
12.1 Hasta Seçimi
- Optimal sitoredüksiyon sağlanmalı.
- Performans durumu iyi olmalı.
12.2 İlaç ve Doz Tartışmaları
- Cisplatin standarttır, ancak farklı ajanlar denenmektedir.
12.3 Cerrahi Zamanlaması
- Primer cerrahide mi, interval cerrahide mi uygulanmalı sorusu tartışmalıdır.
13. Sonuç ve Gelecek Perspektifler
HIPEC, over kanseri tedavisinde umut verici bir yöntemdir.
- Özellikle Evre III olgularda sağkalım avantajı sağladığı kanıtlanmıştır.
- Ancak standart uygulamaya geçmesi için daha geniş çaplı çalışmalar gereklidir.
- Gelecekte moleküler biyoloji ve kişiselleştirilmiş tıp ile birlikte HIPEC’in daha seçici ve etkili hale gelmesi beklenmektedir.
14. Kaynakça
Huo YR, et al. Eur J Surg Oncol. 2015.
Van Driel WJ, et al. NEJM. 2018.
Lim MC, et al. J Clin Oncol. 2017.
Spiliotis J, et al. Ann Surg Oncol. 2015.
NCCN Guidelines, Ovarian Cancer, 2023.
ESGO Guidelines, 2021.
Chiva LM, Gonzalez-Martin A. Clin Transl Oncol. 2019.
Cascales-Campos PA, et al. Cancers (Basel). 2021.